Salih Müslim’in geleceğe dair vizyonu ve Kürtler için önemi

featured

Türkiye, Suriye’de Kürtlerin önde gelen siyasi hareketi Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) eski eş başkanı ve başkanlık konseyi üyesi Salih Müslim’in ademi merkeziyetçi sisteme ilişkin açıklamalarına tepki gösterdi. Kurdistani Nwe gazetesine verdiği özel mülakatta Salih Müslim, “Yeni Suriye hükümeti ademi merkeziyetçiliği tanımayı reddederse, bağımsızlık talep etmek zorunda kalacağız” demişti. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) dağıtılmasının kabul edilemeyeceğini vurgulayan Müslim, “Bölgemizin kendi kuvvetlerimiz tarafından korunması gerekiyor; SDG’nin kuruluş amacı da budur” diye konuşmuştu.

2 Eylül’de Türkiye’ye dönerken uçakta gazetecilere değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Suriye’deki son gelişmelerle ilgili görüşü de soruldu. Erdoğan, “Yönünü Ankara’ya ve Şam’a dönenler kazanacak, kıblesini şaşırıp kendilerine yeni patronlar arayanlar kaybedecek” dedi ve ekledi: “Biz, Suriye’nin bütün renkleriyle bir ve bütün olmasını ve öyle kalmasını isteriz. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve yönetimi bizim gibi düşünüyor.”

Türkiye’de PKK ile devam eden barış sürecini MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, Suriye’deki son gelişmelere tepkili. Bahçeli, “Görünen odur ki SDG/YPG, İsrail’in yörüngesindedir. Majanslesef ABD-İsrail konsorsiyumu Suriye’de kanlı bir iç savaş ve ayrışmanın temelini günbegün kazmaktadır” dedi. Bahçeli, “SDG/YPG’nin Suriye yönetimi ile imzaladığı mutabakat zaptına riayet etmemesi” durumunda, “Ankara ile Şam’ın ortak iradesiyle” askeri müdahalenin “kaçınılmaz” hale geleceğini söyledi.

SDG’nin omurgasını, Türkiye’nin “terör örgütü” olarak gördüğü PYD’nin askeri kanadı Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Peki Salih Müslim’in sözleri Suriye, ülkedeki Kürtler ve Türkiye için ne anlama geliyor?

Göz Atın

Kürt siyaseti uzmanı Prof. Dr Mesut Yeğen, Salih Müslim’in açıklamalarının Rojova’daki “askeri ve siyasi bağlam değişimiyle” ilgili olduğunu belirtiyor. Rojava, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeye verilen ad ve Kürtçe’de “Batı” anlamına geliyor. Yeğen, “Suriye’de rejim değiştiğinde ve ardından 10 Mart’ta devam eden siyasi bağlamla aynı siyasi bağlamda değiliz” diyor. Suriye’de Şam merkezli geçiş yönetimi ve ülkenin kuzeydoğusuna hakim SDG arasında 10 Mart’ta bir mutabakat imzalanmıştı. Ancak geçen sürede mutabakat hayata geçirilemedi, müzakereler devam etti. Son olarak 9 Ağustos’ta gerçekleşmesi planlanan görüşme, Suriye yönetiminin çekilmesi nedeniyle gerçekleşmedi.

Hükümet yetkililerinin görüşmeden bir gün önce düzenlenen Kürt Konferansı’nı gerekçe gösterdiği aktarıldı. Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’ya göre ismi açıklanmayan bir hükümet yetkilisi, “Bu konferans, mevcut müzakere çabalarına bir darbedir ve buna dayanarak [hükümet] Paris’te planlanan hiçbir toplantıya katılmayacak” dedi. France 24’e göre konferansın kapanış bildirgesinde, Suriye toplumunun tüm kesimlerinin katılımını güvence altına alan “ademi merkeziyetçi bir devlet kuran demokratik bir anayasa” çağrısı yapılmıştı. Prof. Dr Mesut Yeğen, Suriye’de Kürtler açısından değişen durumun, geçici devlet başkanı Ahmed Şara’nın ülkede yeterince etkili bir askeri güç oluşturamamasının etkili olduğunu söylüyor. Yeğen, “Şara rejimi dışlayıcı siyaset yoluyla Dürziler ve Alevilerle gerilim ve çatışmalar” yaşadı. Yeğen, “Bu durum SDG’ye, geçiş hükümetine karşı 10 Mart’ta olduğundan daha yüksek tonda karşı çıkma imkanı yaratmış gibi görünüyor” diyor. Suriye’de son dönemde Durziler ve Aleviler başta olmak üzere azınlık gruplarıyla kanlı çatışmalar yaşandı.

SDG’nin Suriye’de merkezi bir yönetim biçimine daha güçlü şekilde karşı çıkmasında uluslararası aktörlerin de etkili olduğu düşünülüyor. Bu aktörler arasında ABD ve İsrail de var. Washington’daki Kurdish Peace Institute Araştırma Direktörü Meghan Bodette, ABD’nin “SDG ve Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Bölgesi’nin yeni Suriye hükümetine barışçıl bir şekilde entegre olmasını” istediğini söylüyor. Ancak Bodette, Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 öncesi merkezileşmeye dönüşün ABD açısından tehdit olarak görülen IŞİD ve İran gibi aktörler nedeniyle “barışçıl yollarla olmayacağını” savunuyor. Bodette, Suriye’de “hükümet ve hükümet yanlısı güçlerin Süveyda’da işlediği vahşetin ardından ABD’li siyasetçiler bir tür ademi merkeziyetçiliğin gerekliliğini kabul etmeye başlıyor” diye de ekliyor. Süveyda’da şiddet olaylarının tırmanmasının ardından Şam yönetimi hükümet güçlerini vilayet ve çevresine yönlendirmiş ve ardından ateşkes sağlanmıştı. Uluslararası Af Örgütü, onlarca Dürzinin infazının “hükümet ve ona bağlı güçler, askeri üniformalı kişiler” tarafından gerçekleştirildiğini tespit etti.

Türkiye, Suriye’de iktidar değişiminden bu yana merkezi bir yönetimden yana. Milli Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk, “SDG terör örgütü, Suriye ordusuna entegrasyon sürecine uymalı, Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüne zarar verecek her türlü eylem ve söylemden vazgeçmelidir” dedi. Aktürk, Türkiye’nin “gerektiğinde hem kendi güvenliği hem de Suriye’nin istikrarına katkı sağlamak için Suriye’ye her türlü desteği vereceğini” söyledi.

Sonuç olarak, Suriye’deki gelişmeler ve Kürtlerin durumu, bölgede ve uluslararası alanda önemli bir konu olarak dikkat çekiyor. Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma ve terör örgütlerine karşı mücadele konusundaki kararlılığı devam ediyor. Suriye’deki siyasi ve askeri gelişmelerin, bölgenin istikrarı ve geleceği üzerinde önemli etkileri olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye’nin Suriye Politikası ve Kürt Sorunu

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri operasyonları ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilişkisi, bölgedeki karmaşık dinamikleri etkileyen önemli bir konudur. Ancak, SDG’nin entegrasyonu konusundaki tutumu, Türkiye’nin bölgedeki politikalarını nasıl şekillendireceği konusunda belirleyici bir rol oynayabilir.

Mesut Yeğen’e göre, SDG’nin entegrasyonu konusunda olası bir reddetme durumu, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yeni askeri operasyonlar düzenlemesine yol açabilir. Ancak, Yeğen bu senaryonun pek olası görünmediğini belirtmektedir. Çünkü bu durumun Suriye’deki zorlu istikrarı tehlikeye atabileceğini ve İsrail ile karşı karşıya gelme riskini artırabileceğini ifade etmektedir. Yeğen’e göre, Türkiye bu durumda Şam yönetimini destekleyerek kontrolünü artırmaya çalışabilir ancak bu da çok etkili olmayabilir çünkü bu durumda İsrail ya da ABD gibi güçlerin de SDG’yi destekleyebileceği bir durum ortaya çıkabilir.

PKK ile ilişkisi de Türkiye’nin Suriye politikalarını etkileyen önemli bir faktördür. Gazeteci ve yazar Wladimir van Wilgenburg, Şam ile SDG arasında çatışma çıkması durumunda PKK ile Türkiye arasındaki barış sürecinin çökebileceğini belirtmektedir. Ancak, Van Wilgenburg her iki tarafın da diyalog yolunu tercih ettiğini vurgulayarak şu ana kadar herhangi bir çatışma yaşanmadığını ifade etmektedir. Prof. Dr. Mesut Yeğen ise, Türkiye’nin süreci dondurabileceği görüşündedir. SDG’nin 10 Mart mutabakatını kabul etmemesi durumunda Türkiye’nin süreci askeri müdahale olmadan sonlandırabileceğini ifade etmektedir.

Kürt Barış Enstitüsü’nden Meghan Bodette ise, Suriye ve Türkiye arasındaki sürecin paralel şekilde yürütülmesi gerektiğini savunmaktadır. Türkiye’nin Suriye’deki Kürt varlığıyla yüzleşmesi ve buna uygun politikalar izlemesi gerektiğini ifade etmektedir. Bodette, Türkiye’nin Suriye’deki dil hakları, din özgürlüğü ve ademi merkeziyetçi yönetim konularında reform yapmadığı takdirde iç barışı sağlamakta zorlanabileceğini belirtmektedir.

Türkiye’nin Suriye politikaları ve Kürt sorunu arasındaki ilişki karmaşık ve hassas bir konudur. SDG’nin tutumu ve Türkiye’nin bölgedeki politikaları arasındaki etkileşim, bölgedeki istikrarı ve barışı belirleyebilecek önemli bir faktördür. Bu nedenle, taraflar arasındaki diyalog ve işbirliğinin önemi büyüktür ve çatışma yerine diplomasi ve uzlaşma yolunun tercih edilmesi gerekmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımızda birçok şey değişti. Günümüzde artık hemen her alanda teknolojik aletler kullanılıyor. İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte bilgiye ulaşmak çok daha kolay hale geldi. Eğitim, iletişim, sağlık, ulaşım gibi alanlarda teknolojinin sağladığı kolaylıklar sayesinde hayatımız daha konforlu ve verimli bir hale geldi.

Eğitim alanında teknolojinin kullanımı da oldukça yaygınlaştı. Artık öğrenciler ders çalışırken internet üzerinden kaynaklara ulaşabiliyor, online dersler alabiliyor ve ödevlerini online platformlarda teslim edebiliyor. Bu da öğrenme sürecini daha etkili hale getiriyor ve öğrencilere daha geniş bir bilgi yelpazesi sunuyor. Ayrıca teknolojinin eğitimde kullanımı, öğretmenlerin de işlerini kolaylaştırıyor ve ders materyallerini daha ilgi çekici hale getiriyor.

İletişim alanında da teknolojinin etkisi büyük. Artık insanlar istedikleri her an her yerden birbirleriyle iletişim kurabiliyorlar. Sosyal medya platformları sayesinde arkadaşlarınızla, akrabalarınızla veya dünyanın öbür ucundaki insanlarla kolayca iletişim kurabiliyorsunuz. Bu da sosyal ilişkilerin güçlenmesine ve insanların birbirleriyle daha kolay bağlantı kurmasına olanak tanıyor.

Sağlık alanında da teknolojinin önemi giderek artıyor. Tıp alanındaki teknolojik gelişmeler sayesinde hastalıkların teşhisi daha hızlı konulabiliyor, tedavi yöntemleri daha etkili hale geliyor ve sağlık hizmetlerine daha kolay erişilebiliyor. Ayrıca sağlık takibi konusunda da teknolojinin sunduğu cajanszlar sayesinde kişiler kendi sağlık verilerini kolaylıkla takip edebiliyor ve sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı oluyor.

 

Benzer Haberler

Bir Cevap Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Yazar Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!